Masallar
 
 KOCA BIYIKLI SARIMSAK
ORHAN BİLİR

Evvel zaman içinde, kavun karpuz içinde; mısırlar tellal iken, biberler berber iken, havuçlar derin uykuda horlarken, minik patatesler nemli topraklar içinde mışıl mışıl uyurken, sabah güneşi de sessiz sedasız doğuyormuş.
Güneş doğduktan altı dakika sonra yeşilbaşlı bir sarımsak dünyaya gelmiş. Bakmış ki yanı başında kocaman bir karpuz yatıyor, bir kabağın yaprağı domatesin gözüne batıyormuş. Bir çekirge sıçrayıp sinekleri avlıyor, başka bir sinek kabak çiçeğini gıdıklıyormuş.
Küçük sarımsak bu duruma çok şaşırmış. Hayretten ağzı açık kalmış. Gördüklerine inanamamış. Rüzgârı yoklamış, havayı koklamış; elden ekmek bularak, gölden su alarak yaşamaya başlamış. Gün geçtikçe kafası biraz daha kalınlaşmış, dişleri büyümüş, bıyıkları uzamış.
Güzel bir yaz günü çocuklar bu bahçeye doluşmuşlar. Karpuzları tıklayarak, kavunları koklayarak seçmişler. Gölgeye uzanıp yemişler. Şillop şillop sesler çıkarmışlar. Çocukların ağzından sanki bal damlıyormuş. Sonra da bir tekerleme tutturmuşlar:
Şu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak,
Sarımsaklamasak da mı saklasak?
Koca bıyıklı sarımsak, duyduklarına inanamamış. “Herkes benden bahsediyor. Herkes beni konuşuyor.” diye sevinmiş. Sevincinden dişlerini göstere göstere gülmüş. Derken çocuklar karpuzları yiyip bahçeden ayrılmışlar. Giderken de sebzeleri sulamışlar.
Bu sudan içen sebzelere bir hâller olmuş. Havuçların burnu kalınlaşmış. Patlıcanların boyu uzamış. Biberin yüzü allanmış, domatesin suratı ballanmış. Heyecandan, fasulyenin bacakları birbirine dolaşmış. Kırk gün kırk gece hiç uyumadan büyümüşler.
Koca bıyıklı sarımsak, çocuklara çok imrenmiş. “Henüz yaşım genç iken, saçlarım ağarmadan, dişlerim dökülmeden şu çocukların arasına gireyim.” diye plânlar yapmış. Zaten yanı başında çürük bir patates varmış. Çok da kötü kokuyormuş. “Şimdi bir yerlerde turşu olmak varken bu patatesin kokusunu kim çekecek?” demiş. Çürük patatesin kokusu havuçların bile burnunu sızlatıyormuş.
Tam kırk gün sonra çocuklar yine bu bahçeye gelmişler. Önce atçılık oynamışlar. Sonra da aynı tekerlemeyi söylemeye başlamışlar:
Şu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak,
Sarımsaklamasak da mı saklasak?
Koca bıyıklı sarımsak kendi kendine, “Şu yoğurdu sarımsaklayayım da çocukları tartışmadan kurtarayım.” demiş. Dediklerini birer birer uygulamış. Başını nemli topraktan çıkarmış. Üzerindeki tozları silkelemiş. Uzun bıyıklarını kesmiş. Su dolu bir kapta yıkanmış. On parçaya ayrılmış. Yoğurt kovasının içine culp diye atlamış. Kendi kendine, “İşte ben yoğurdu sarımsakladım.” demiş. Yoğurdun içinde beklemeye başlamış. Bakalım kimlerin ağzını yakacak?
Beklenen gün gelmiş. Çocuklar aynı bahçede toplanmışlar. Geniş bir sofra kurmuşlar. Domatesler dilim dilim kesilmiş, biberler kıtır kıtır doğranmış. Patlıcanlar kısık ateşte foslanmış. Taze piliçler ateşte kızarmış. Sonra da toparlanıp ekmek arasına girmişler.
Her çocuk bir parça ekmek almış. Üstüne de taze yoğurdu kaşıklamışlar. Kimin ağzının suyu akarsa ona peçete verilmiş. O anda çok tuhaf bir şey olmuş. Kim bir kaşık yoğurt yese onun ağzına sarımsak giriyormuş. Çocuklar bu işe çok şaşırmışlar. Çiğ sarımsak kokusu her tarafa yayılmış. Sonunda o güzel yoğurdu yemekten vazgeçmişler. Yoğurdu sofradan uzaklaştırmışlar.
O gün bu gündür çocuklar bu tekerlemeyi hiç söyleyemezler. Neden mi? Hep o koca bıyıklı sarımsak yüzünden. EKLENMEYE DEVAM EDECEKTİR.
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol